Lale devrinden sonra ülkemize gelen göçmenlerin hemen hemen hepsi gayrimüslimlerden oluşmaktadır. Bu durum göz önüne alınınca, Türkiye’de Müslümanlar azınlıkta kalan kesimdir. Bize hep % 98 ‘i Müslüman diye lanse edilince halk tarafından kabul gördü ve buna inanmaya başladılar. Oysa Müslüman kimliği altında gayrimüslim inançları ve yaşantıları hep gündeme getirildi.
Ne zaman İHL’ler ve İlahiyatlar açıldı işte o zaman Müslümanların varlığı ortaya çıktı ve bu oranın yüzde ellinin altında olduğu görüldü.
Bugün yaşanan İslâm da İHL’lerin görevlerini yaparak yetiştirdiği yeni nesilden oluşmaktadır.
İHL’den önce Müslümanlar evlerine çekilmişler, namazlarını gizli kılmışlar, Kur’ân’larını gizli okumuşlar, siyasetten ve devlet yönetiminden uzak durmuşlar, hatta siyasetle uğraşmak şeytan işidir denir hale gelmişdir. Sendikal faaliyetlerden kaçmışlar ve sendikal faaliyetleri dinsizlik olarak görmüşlerdir.
Rejisörler, senaristler, spikerler, artistler, sanatçılar vb. lerini yetiştirmemişler ve bunların ihtiyaçlarını azınlık dedikleri gayrimüslimlerden tedarik etmişlerdir. Sonrada bu ülkede İslami yaşantı geriliyor diye naralar atar hale gelmişizdir.
Kim ne derse desin Türkiye’de İslami şuurlanmanın ilk öncüsü rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile olmuş ve siyasi hayata, yönetime talip olunmuşştur. Bu da bazı çevreleri rahatsız eder hale getirmiştir. Ondan önce Müslüman kesim kendini bilemiyor, kendisinin belli olmasını istemiyor, İslam’a aykırı toplumsal hareketleri eleştiremiyor yani azınlıkta ve içine kapanık yaşıyordu. Tv’lerde ilk dini programlar MC hükümetleri zamanında sayın Erbakan’ın baskısı ile Perşemde günleri akşam kuşağında bir saat olarak başlatılmıştı. Bu açıklamadan sonra şunu demekte fayda var. Bugün Tv’ler, sosyal medya hala batılların elinde ve onların planları dahilinde programlar yapıyorlar, süblimal mesajlar vermeye devam ediyorlar. Bazı din adamlarını belili saatlerde çıkararak dine hizmet ettiklerini iddia ediyorlar. Bunlarıda yine sessiz sedasız seyredenler de Müslümanlar…
Dünyayı etkileyecek bir yayın yapan TV kanalımız yok maalesef. Biz Müslümanların hemen hepsi para aldığı yere göre hareket eden program yapan insanlarız. İslam’a göre değil(!). Aldığı paraya göre muhafazakâr, dikkat edin Müslüman demiyorum, onlar zaten kendilerini Müslüman olarak tanımlamaktan sıkılıyorlar…
Onlar, muhafazakâr olan veya yoldaş solcu olan kanallar olarak, haftanın her günü yapmış oldukları programlarla milletin olmayan dini üzerinden ahlakını bozmaya ve kendi çıkarlarını öne çıkarmaya çalışıyorlar. Reyting yaparak kârda olduklarını zannediyrorlar…
Yıllarca söyledik yazdık çizdik amma bizi gale alan olmadı. Kendini Muhafazakâr kabul eden ama kuruluşunda muhafazakâr olarak kurulmayan bir TV kanalında gösterilen ve ben kamuoyu falan demiyorum azınlıkta olan Müslümanları derinden yaralayıp üzen ve ruhi dengelerini derinden sarsan bir ahlaksızlığın neredeyse üstü örtülü reklamı yapıldı. Sorduğunda Müslüman’ım diyen bir genç kayınvalidesini ile gayri meşru ilişkisini anlatıp, hamile bıraktığını, kayın vnvalidenin de bunu gayet nıormal karşılayarak Müslümna olmadığını, bunda da hiçbir kötülük ve sakıncanın olmadığını anlatabiliyor…
Bunu rahatlıkla anlatarak, eşinden boşanarak kayınvalidesi ile evleneceğini söylüyor. Bu hadisenin bir TV kanalına böyle yansıması ve canlı olarak yayınlanması azınlık Müslümanları derinden üzmüştür. Bugün batılıların, aile kavramını tamamen dışlamasını örnek alan ve batılaşan toplumu, bu programlarla çürüterek İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Papa, ben Müslümanın diyen fakat boynunda, kulagında hac taşıyan nesiller yetiştirin derken bunu kast etmiştir…
Batılılar da kardeşler arasında birliktelikler yüzde 13 lerde. Bekâr bir kızın yarı çıplak erkelerle bir adada yarışması ve bunu batılılaşma olarak gösteren TV’lerimiz var olduğu sürece bu tür olayları hep yaşayacağız…
Seyretmeyin diyerek geçiştirmek problemi çözmüyor maalesef. Müslüman tolumun temelini oluşturan aile kurumunun böylesine ağır bir şekilde zedelenmesi, sadece bireysel bir sapkınlık değil, aynı zamanda bu ve benzeri programlarla toplumun çöküşünü hızlandırmıştır…
Yüce Rabbimiz Kur’ân’ı Kerim’de, “Allah bir kötülüğün ortaya çıkmasını sevmez”(Nisâ: 148) buyurarak, bu tür ahlaki yozlaşmalara karşı durulmasını, hadisi şerifte de kötülüğü, el ile, güç yetmezse dil ile, oda olmazsa beddua ile engelleme yoluna gidilmeli buyrulmuştur. Amma toplum bunlara duyarsız ve o ahlaksızlığı rahatlıkla evinde çocukları ile seyredebiliyor. Bir çok kötü oldu ya ile geçiştiryor…
Bu tür kötülüklerin ifşa edilmesini yani yayınlanmasını da yasaklamıştır İslam. Bu tür olaylar ne bireysel özgürlük ve ne de bir başka gerekçe ile meşrulaştırılamaz. Sözde muhafazakâr olan TV’lerin bu tür programları yapıp meşrulaştırması ise din adına değilde reyting adına ikiyüzlülüğün bir göstergesidir…
Aileyi kurmakla görevli kurumların bu tür şeni hadislerin yayınlanmasına sesiz kalması da ayrı bir handikaptır. Toplumun manevi değerlerini korumakla yükümlü olan bazı kurumların, TV’ler aracılığı ile yaşatılan toplumsal çöküşlerin karşısında etkin adımlar atmaması ise ayrıca bir başka handikaptır…
Sivil Toplum Kuruluşlarının bu tür hadisler ile dertlenmemeleri ise bir diğer çöküntü şekli ve kabulleniştir. “Önce Ahlak ve Maneviyat” diyerek yola çıkan İHL’ler olmasa idi bugün daha fecaat olan hadiselerle karşılaşılacaktık.
Müslümanların bu tür hadisler karşısında suskunlukları, gelecek nesillerimizin manevi çöküşüne ortak olmak anlamına geleceğinide biz burada bildirelim. Bana göre ben yukarıda verdiğim hadisi şerifin içeriğini bu şekilde anlatmış oldum..
Sizlerde paylaşın ve hadisi şerife göre görevinizi yerine getirin diyenlerdenim.
Allah’a emanet olun…
İLÇELER
18 Haziran 2025ŞANLIURFA HABERLERİ
18 Haziran 2025SON DAKİKA
18 Haziran 2025SON DAKİKA
18 Haziran 2025SON DAKİKA
18 Haziran 2025EKONOMİ
18 Haziran 2025SON DAKİKA
18 Haziran 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Kaleminize sağlık.