19 Ağustos 2025 Salı
Günümüzde giyim kuşam konusunda Müslümanlar çok gerilerde kalmışlardır. Şöyle huzur içerisinde bir mağazaya gidip çoluk çocuğa, toruna, hanıma ve kendimize inançlarımıza göre bir kıyafet alalım desek, gönül rahatlığı ile alabilecek bir kıyafet bulamıyoruz.
On onbeş magaza geziyoruz. Bulduğumuzu da onlar beğenmiyor.
Herkes kendi elbisesini kendisi dikemediğine ve terzi olmadığına göre Müslüman’ım diyen bir kimse, çocuğuna, torununa veya kendisine canı gönülden bir elbise dikememektedir.
Hazır almak zorundadır. Diktiğinide giydirememektedir. Bugün kılık kıyafette, moda sektörü diye adlandırılan kuruma bir göz atacak olursak, erkeler dövmeli, kulaklar küpeli, acayip şekilde bırakılmış sakallar ve İslami giyim kuşama uymayan giyim kuşamlar ve LBGT’yi destekleyen kimselerden oluştuğunu, bunların insanlara sunduğu sitillerinde ise Hıristiyanlığın ve katolikliğin ön plana çıkarılarak, kadınların yarı çıplak veya vücüt hatlarını gösteren şeffat kıyafetlerle, iç çamaşırı ile gezmeler ve erkeklerinde ucube bir kıyafet stili ile gezdiklerini görmekteyiz. Okullarda, resmi kurumlarda (hastahane, postahane ve okul gibi) ve toplum içerisinde artık Hıristiyanlıktan gelen bir sitil değil de Milli bir stilimiz olmalıdır.
Geçmişte atalarımız bu uygulamayı yapmışlardır. Günümüzde moda denen sektör gayrimüslimlerin elindedir. Müslümanlar çok gerilerde kalmışlardır. Özellikle Osmanlılar döneminde, Gayri Müslimler ile Müslümanların giyim kuşamları ayrı idi. Mesela gayrimüslim birisi sarık sarmaz, onun yerine şapka giyer, şalvar giymez idi. Daha sonra yani Fatih Sultan Mehmet Han (r.a) zamanında bu sıkı takip gevşetildi, Müslümanlar da gayrimüslimler gibi giyinmeye başladılar. Nasıl sanayimiz milli olmak zorunda ise, giyim kuşamda da bir milli duruş geliştirmek mecburiyetindeyiz.
Herkes terzi olmadığına göre hazır giyimden faydalanmak zorundayız.
Katolik ahlakının giysilerini moda diyerek çoluk çocuğumuza, eşimize ve kendimize giydirirsek, yarı çıplak bir neslin varlığını baştan kabul etmiş oluruz. Çoluk çocuğumuza ve kendimize bir elbise almak için on on beş mağaza gezmek zorunda kalmayız o zaman…!!!
Dünya üzerindeki büyük dinler arasında Hristiyanlık ve Yahudilik, mezhepsel farklılıklara rağmen iç savaşlardan büyük ölçüde kaçınmayı başarmıştır. Hristiyanlıkta Katolik, Protestan ve Ortodoks mezhepleri bulunurken, Yahudilikte Rabbani tek mezhep olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak Müslüman dünyasına baktığımızda, Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli gibi Sünni mezheplerin yanı sıra Şiilik, Alevilik, Vahabilik, Haricilik ve daha birçok farklı inanç topluluğu görülmektedir. Bu çeşitlilik, ne yazık ki Müslüman ülkeler arasında tarih boyunca mezhep savaşları ve çatışmaların temelini oluşturmuştur.
Ortadoğu, dünya enerji kaynaklarının merkezi olarak adeta bir enerji göz bebeği konumundadır. Ancak bu stratejik bölge, küresel güçler tarafından mezhepsel farklılıklar körüklenerek sömürü alanına dönüştürülmüştür. ABD, Avrupa Birliği, İngiltere ve diğer küresel aktörler, Müslüman ülkelerdeki bu ayrılıkları kullanarak siyasi ve ekonomik çıkarlarını maksimize etmiştir. Müslüman dünyası, bu oyunlara karşı birlik olmayı başaramadığı sürece, sömürü zincirlerinden kurtulamayacaktır.
Anadolu coğrafyası, tarih boyunca medeniyetlerin kesişme noktası olmuş ve Türk Devleti, bu coğrafyanın göz bebeği olarak yükselmiştir. Türk milleti, Osmanlı İmparatorluğu ve daha önceki Türk devletlerinden miras aldığı birlik, dirlik ve adalet anlayışıyla her zaman mazlumların yanında yer almıştır. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti, ecdadının emanetini koruma ve küresel oyunlara karşı durma kararlılığını göstermektedir.
Son yıllarda, Arz-ı Mev’ud hayalleri peşinde koşan İsrail ve onun taşeronları, Ortadoğu’da kan dökmeye devam etmektedir. Ancak Türk Devleti, Cumhurbaşkanımız ve Türkmen beyimiz, Devlet Beyimiz liderliğinde bu oyunlara karşı sesini yükseltmiştir. Türk milleti, Kızıl Elma ülküsüyle hareket ederek, küresel güçlerin Müslüman dünyasını bölme planlarını bozmaya kararlıdır. Türkiye, sadece kendi sınırlarını değil, tüm Müslüman dünyasının onurunu koruma misyonunu üstlenmiştir.
Müslüman dünyasının en büyük sorunu, mezhep kavgaları ve iç çatışmalardır. Küresel güçler, bu ayrılıkları kullanarak Müslüman ülkeleri zayıflatmakta ve kaynaklarını sömürmektedir. Müslümanlar, Sünni-Şii, Alevi-Vahabi gibi ayrımları bir kenara bırakmalı, ümmet bilinciyle hareket etmelidir. Türkiye, bu birliğin öncüsü olmaya hazırdır. Türk milleti, tarih boyunca farklı inançları ve kültürleri bir arada yaşatma becerisiyle örnek olmuştur.
Birlik ve beraberlik, Müslüman dünyasının kurtuluşunun anahtarıdır. Küreselcilerin taşeronluğunu yapanlar, kendi halklarına ihanet etmektedir. Müslüman ülkeler, Türkiye’nin liderliğinde bir araya gelerek, sömürü düzenine karşı durabilir ve kendi geleceklerini inşa edebilir.
Türk milleti, tarih boyunca her türlü zorluğa göğüs germiş, bağımsızlığına ve özgürlüğüne düşkün bir millet olmuştur. Damarlarındaki asil kan ve iman gücü ile Türk milleti, her şartta kendini koruma kapasitesine sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Ülkücü Gençlik, bu milletin güvenliğinin ve geleceğinin teminatıdır.
Türkiye, Kızıl Elma ülküsüyle sadece kendi topraklarında değil, tüm Dünya Türklüğü için bir umut ışığıdır. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Türk milletine gönül veren milyonlar, bu kutlu yolda birleşmiştir. Türk Devleti, ecdadının emanetini korumak için her zaman dimdik ayakta duracaktır.
Küresel güçlerin Ortadoğu’daki oyunları, sadece Müslüman dünyasını değil, tüm insanlığı tehdit etmektedir. Enerji savaşları, terör örgütleri ve mezhepsel çatışmalar, bu güçlerin kontrolü altındadır. Ancak Türk Devleti, bu oyunları bozma kararlılığını dünyaya ilan etmiştir. Sn. Cumhurbaşkanımız ve Devlet Beyimiz, küresel güçlere karşı cesur bir duruş sergileyerek, Türkiye’nin bağımsızlığını ve Müslüman dünyasının onurunu savunmaktadır.
Türkiye, sadece bir ülke değil, bir medeniyet projesidir. Türk milleti, tarih boyunca adaletin, barışın ve kardeşliğin temsilcisi olmuştur. Bugün de aynı misyonla, küresel sömürü düzenine karşı mücadele etmektedir.
Türk milleti, Kızıl Elma ülküsüyle, Dünya Türklüğü ile ve ecdadının emaneti ile yoluna devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Emniyet Teşkilatımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız, Ülkücü Gençlik, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milletine gönül veren tüm canlar, bu kutlu davanın neferleridir.
Var olsun Kızıl Elma ülkümüz!
Var olsun Dünya Türklüğü!
Var olsun Türk Silahlı Kuvvetlerimiz!
Var olsun Emniyet Teşkilatımız!
Var olsun Milli İstihbarat Teşkilatımız!
Var olsun Ülkücü Gençlik!
Var olsun Milliyetçi Hareket Partisi!
Var olsun Türk milletine gönül veren canlarımız!
Türk milleti, birliği ve dirliğiyle, küresel oyunları bozacak ve mazlumların umudu olmaya devam edecektir. Allah Türk milletini korusun ve yüceltsin!
İşte yine bir fiyasko..!
Acem palavraları İran elindeki silahlı gücü mossadla gizlice işbirliği yapıp ortadoğuda Sünni diye acımasızca insanları katleden adı ömer olanları kurşuna dizen adı Ayşe olan kadınlara tecavüz eden sapkın Şia zihniyetini yaymak için ortadoğu da hiç bir mazluma acımayan kartondan kaplan İran şimdi söyle bakalım değdimi bunca zulme ihanete fitneye İslam aleminin birlik olmaması için yaptığın bütün katliamlara göz yuman İsrail ve batı şimdi kullanma ömrün bitince nasılda üstüne çullandılar seni daha önce Necmettin erbakan dahil nice Türk veya Arap Sünni veya hak ehli Şii insanlar liderler uyarmadımı ama siz ısrarla kendinizi güçlü zannedip adeta alay edercesine zulümlere devam içinizde yuvalanan mossad hücrelerini gözünüz bile görmedi ve bu gün perişan edildiniz gelelim Sünni aleminin satılık yöneticilerine İsraile hava sahasını açıp İrana kapatan alçaklar sanmayın ki İsrail sizleride ıskalayacak sadece işi gereği sıranızı bekliyorsunuz iranın işi bitince bize saldıracaklar türkiyeyide bitirdikleri zaman artık size gerek kalmayacak o zengin şatafatlı saraylarınızdan bir sürülüp baslarınızı kopardıklarında son pişmanlıklarınız asla kar etmeyecek vakit kaybetmeden tövbe edin.
Allaha dönün geçici dünya hayatı için sonsuz ahiretinizi yakıp cehennemlik olmayın allahın rahmeti yakın merhameti boldur bu son şansınız zorda olsa yeryüzünde İslam hakim olduğu gün bu sefer o sefil kellelerinizi bir bir gidecek ona göre..!
İsrail’in en büyük korkusu, Müslümanların birleşip sınır yürüyüşleriyle ayaklanması. Filistin direnişi için ne yapabiliriz? Müslüman halkın gücü ve sınır protestoları hakkında detaylar.
Bir Yahudi gazeteci yıllar önce şöyle yazmıştı: “İsrail halkının en büyük korkusu, Müslümanların dört bir yandan birleşip kendilerine saldırmasıdır.” Bu korku, bugün de geçerliliğini koruyor. İsrail, Müslüman dünyasının nabzını tutmak için sürekli gözlem yapıyor. Örneğin, Mısır’daki protestoları yakından takip ediyorlar ve Mısır devletinin yabancı aktivistleri sınır dışı etmesini sevinçle karşılıyorlar. Peki, ya Mısır polisi “Kalabalığı durduramadık!” derse? Milyonlar sınıra yürüse, bu hareket tüm bölgeye yayılır mı?
Böyle bir senaryoda, Filistinliler de ayaklanırsa, Ürdün, Lübnan ve Suriye sınırları bir anda hareketlenebilir. Müslüman halkın birleşmesi, Filistin direnişi için dönüm noktası olabilir. Ancak, İsrail’in 130 bin kişilik askeri gücü, bunun 65 bininin kadın olması nedeniyle, böylesine geniş çaplı bir hareketi kontrol etmekte zorlanabilir.
Beklentiler genellikle Müslüman devletlerin İsrail’e karşı harekete geçmesi yönünde. Ancak siyasi ve askeri dengeler nedeniyle hiçbir devlet doğrudan savaş başlatmıyor. Gerçek değişim, Müslüman halkın katılımıyla gerçekleşebilir. Müslüman birliği, İsrail’in en büyük korkusunu gerçeğe dönüştürebilir.
Sınır yürüyüşleri, İsrail için ciddi bir çekince yaratabilir. Ebu Ubeyde, bu yürüyüşlerin önemini vurgulayarak Müslüman halktan bu yönde adım atmasını istemişti. Ancak, çoğu insan yaşadığı şehirde küçük çaplı protestolarla yetiniyor. Bu protestolar, fetih ruhundan uzak, daha çok “Müslüman devletler nerede?” gibi beklentilere odaklanıyor.
Allah, bizi canımızla ve malımızla imtihan ediyor. Bu imtihanı görmezden gelmek yerine, harekete geçmeliyiz. Sınır yürüyüşleri, Müslüman halkın öfkesini ve birliğini göstermesi için bir prova olabilir. Eğer sınırlarda öfkeli kalabalıklar toplansaydı, bu hem İsrail için bir uyarı olurdu hem de Müslümanlar için bir hazırlık fırsatı sunardı.
İsrail’in korktuğu şey, Müslüman halkın birleşip sınırlara yürümesidir. Bu, sadece bir protesto değil, aynı zamanda Filistin direnişi için bir umut ışığıdır. Küçük adımlarla başlayarak, şehirlerimizden çıkıp sınırlara yürüyebiliriz. Müslüman birliği, Allah’ın izniyle, değişimi getirecek en büyük güçtür.
Filistin için ne yapabilirim diyorsanız, sınır yürüyüşlerine katılmayı düşünün. Birlikte daha güçlüyüz!
Her yıl mezuniyet törenleri, okulların vazgeçilmez etkinliklerinden biri haline geliyor. Sosyal medyada, her yaştan öğrencinin ve özellikle genç kızların boy boy fotoğrafları aileler tarafından gururla paylaşılıyor. Ancak bu paylaşımlar, bazen tesettürlü annelerin, kızlarının açık ve dekolteli kıyafetlerle çekilmiş fotoğraflarını paylaşmasıyla dikkat çekiyor. Peki, bu durum ne kadar doğru?
“Ben yapamadım, kızım yapsın” ya da “Ben giyemedim, kızım giysin” diyerek, kızlarının açık kıyafetler giymesine izin veren anneler, farkında olmadan evlatlarını yanlış bir yola yönlendirebilir. Bu yaklaşım, “Benim batmadığım günaha, kızım batsın” demekle eşdeğer olabilir. Genç kızların mini, dekolteli kıyafetlerle ya da ağır makyajla mezuniyet fotoğrafları paylaşmak, sadece dünyevi bir gurur mu ifade ediyor, yoksa manevi bir sorumluluğu mu ihmal ediyor?
Günümüzde sanal ortamda artan tehditler, özellikle genç kızların fotoğraflarının paylaşımı konusunda daha dikkatli olmayı gerektiriyor. Sosyal medya platformlarında paylaşılan bu görüntüler, sanal sapıkların eline geçebilir. “Gençtir, giysin” diyerek kızlarınızın açık kıyafetlerle fotoğraflarını paylaşırken, bu görüntülerin kimlerin eline geçtiğini biliyor musunuz? Çocuklarınızı korumak için sanal güvenlik önlemleri almanız gerektiğini unutmayın.
Daha anaokulu çağındaki çocuklara ağır makyaj yapmak, onların masumiyetini gölgeleyebilir. Henüz bu yaşta çocuklara makyaj yaptırırken vicdanınız sızlamıyor mu? Gerek sanal alemde gerekse gerçek hayatta, çocuklarımızı kötü niyetli bakışlardan korumak için daha dikkatli olmalıyız. Kızlarımız ve oğullarımız, hayâ ve edeple yetişmelidir.
Rabbini tanımayan, Allah’ın rızasını kazanamayan bir evlat, en iyi okulları bitirse, en yüksek dereceleri alsa ne fayda? Çocuklarımıza tesettürü, edebi, hayâyı ve Allah’a kulluğu öğretmek, anne babaların en büyük sorumluluğudur. Kızlarına ve oğullarına harama bakmamayı, elini ve belini haramdan korumayı öğretmeyen anne babalar, toplumun geleceğine zarar verebilir.
“Gençtir, yapar” diyerek çocuklarının yanlışlarına göz yuman anneler değil, evlatlarını cennete hazırlayan anneler, cennetin müjdesine nail olur. Kızlarını ve oğullarını Allah’ın rızasına uygun yetiştiren, onlara hayâ ve edep aşılayan anneler, toplumu güzelleştiren gerçek kahramanlardır.
Son Söz: Çocuklarınızı cennete hazırlamak için tesettür, edep ve İslami eğitimle donatın. Onları sanal ve gerçek dünyadaki tehlikelerden koruyun. Unutmayın, vesselâm!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.