Salih Narin

Salih Narin

19 Haziran 2025 Perşembe

Var Olsun Ülkücü Gençlik: Türk Milletinin Geleceği ve Kızıl Elma Ülküsü

Var Olsun Ülkücü Gençlik: Türk Milletinin Geleceği ve Kızıl Elma Ülküsü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müslüman Ülkeler ve Türk Milleti: Birlik, Dirlik ve Küresel Oyunlara Karşı Duruş

Müslüman Dünyasındaki Mezhep Ayrılıkları ve Tarihsel Gerçekler

Dünya üzerindeki büyük dinler arasında Hristiyanlık ve Yahudilik, mezhepsel farklılıklara rağmen iç savaşlardan büyük ölçüde kaçınmayı başarmıştır. Hristiyanlıkta Katolik, Protestan ve Ortodoks mezhepleri bulunurken, Yahudilikte Rabbani tek mezhep olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak Müslüman dünyasına baktığımızda, Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli gibi Sünni mezheplerin yanı sıra Şiilik, Alevilik, Vahabilik, Haricilik ve daha birçok farklı inanç topluluğu görülmektedir. Bu çeşitlilik, ne yazık ki Müslüman ülkeler arasında tarih boyunca mezhep savaşları ve çatışmaların temelini oluşturmuştur.

Ortadoğu, dünya enerji kaynaklarının merkezi olarak adeta bir enerji göz bebeği konumundadır. Ancak bu stratejik bölge, küresel güçler tarafından mezhepsel farklılıklar körüklenerek sömürü alanına dönüştürülmüştür. ABD, Avrupa Birliği, İngiltere ve diğer küresel aktörler, Müslüman ülkelerdeki bu ayrılıkları kullanarak siyasi ve ekonomik çıkarlarını maksimize etmiştir. Müslüman dünyası, bu oyunlara karşı birlik olmayı başaramadığı sürece, sömürü zincirlerinden kurtulamayacaktır.

Türk Devleti: Anadolu’nun Kalbi ve Ecdadın Mirası

Anadolu coğrafyası, tarih boyunca medeniyetlerin kesişme noktası olmuş ve Türk Devleti, bu coğrafyanın göz bebeği olarak yükselmiştir. Türk milleti, Osmanlı İmparatorluğu ve daha önceki Türk devletlerinden miras aldığı birlik, dirlik ve adalet anlayışıyla her zaman mazlumların yanında yer almıştır. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti, ecdadının emanetini koruma ve küresel oyunlara karşı durma kararlılığını göstermektedir.

Son yıllarda, Arz-ı Mev’ud hayalleri peşinde koşan İsrail ve onun taşeronları, Ortadoğu’da kan dökmeye devam etmektedir. Ancak Türk Devleti, Cumhurbaşkanımız ve Türkmen beyimiz, Devlet Beyimiz liderliğinde bu oyunlara karşı sesini yükseltmiştir. Türk milleti, Kızıl Elma ülküsüyle hareket ederek, küresel güçlerin Müslüman dünyasını bölme planlarını bozmaya kararlıdır. Türkiye, sadece kendi sınırlarını değil, tüm Müslüman dünyasının onurunu koruma misyonunu üstlenmiştir.

Müslüman Dünyasına Çağrı: Mezhep Kavgalarını Bırakın, Birleşin!

Müslüman dünyasının en büyük sorunu, mezhep kavgaları ve iç çatışmalardır. Küresel güçler, bu ayrılıkları kullanarak Müslüman ülkeleri zayıflatmakta ve kaynaklarını sömürmektedir. Müslümanlar, Sünni-Şii, Alevi-Vahabi gibi ayrımları bir kenara bırakmalı, ümmet bilinciyle hareket etmelidir. Türkiye, bu birliğin öncüsü olmaya hazırdır. Türk milleti, tarih boyunca farklı inançları ve kültürleri bir arada yaşatma becerisiyle örnek olmuştur.

Birlik ve beraberlik, Müslüman dünyasının kurtuluşunun anahtarıdır. Küreselcilerin taşeronluğunu yapanlar, kendi halklarına ihanet etmektedir. Müslüman ülkeler, Türkiye’nin liderliğinde bir araya gelerek, sömürü düzenine karşı durabilir ve kendi geleceklerini inşa edebilir.

Türk Milletinin Gücü: İman, Asil Kan ve Ecdadın Emaneti

Türk milleti, tarih boyunca her türlü zorluğa göğüs germiş, bağımsızlığına ve özgürlüğüne düşkün bir millet olmuştur. Damarlarındaki asil kan ve iman gücü ile Türk milleti, her şartta kendini koruma kapasitesine sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Ülkücü Gençlik, bu milletin güvenliğinin ve geleceğinin teminatıdır.

Türkiye, Kızıl Elma ülküsüyle sadece kendi topraklarında değil, tüm Dünya Türklüğü için bir umut ışığıdır. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Türk milletine gönül veren milyonlar, bu kutlu yolda birleşmiştir. Türk Devleti, ecdadının emanetini korumak için her zaman dimdik ayakta duracaktır.

Küresel Oyunlara Karşı Türk Devletinin Duruşu

Küresel güçlerin Ortadoğu’daki oyunları, sadece Müslüman dünyasını değil, tüm insanlığı tehdit etmektedir. Enerji savaşları, terör örgütleri ve mezhepsel çatışmalar, bu güçlerin kontrolü altındadır. Ancak Türk Devleti, bu oyunları bozma kararlılığını dünyaya ilan etmiştir. Sn. Cumhurbaşkanımız ve Devlet Beyimiz, küresel güçlere karşı cesur bir duruş sergileyerek, Türkiye’nin bağımsızlığını ve Müslüman dünyasının onurunu savunmaktadır.

Türkiye, sadece bir ülke değil, bir medeniyet projesidir. Türk milleti, tarih boyunca adaletin, barışın ve kardeşliğin temsilcisi olmuştur. Bugün de aynı misyonla, küresel sömürü düzenine karşı mücadele etmektedir.

Son Söz: Var Olsun Türk Milleti, Var Olsun Kızıl Elma!

Türk milleti, Kızıl Elma ülküsüyle, Dünya Türklüğü ile ve ecdadının emaneti ile yoluna devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Emniyet Teşkilatımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız, Ülkücü Gençlik, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milletine gönül veren tüm canlar, bu kutlu davanın neferleridir.

Var olsun Kızıl Elma ülkümüz!
Var olsun Dünya Türklüğü!
Var olsun Türk Silahlı Kuvvetlerimiz!
Var olsun Emniyet Teşkilatımız!
Var olsun Milli İstihbarat Teşkilatımız!
Var olsun Ülkücü Gençlik!
Var olsun Milliyetçi Hareket Partisi!
Var olsun Türk milletine gönül veren canlarımız!

Türk milleti, birliği ve dirliğiyle, küresel oyunları bozacak ve mazlumların umudu olmaya devam edecektir. Allah Türk milletini korusun ve yüceltsin!

URFA HABER

Devamını Oku

Yine bir acem fiyaskosu..

Yine bir acem fiyaskosu..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İşte yine bir fiyasko..!

Acem palavraları İran elindeki silahlı gücü mossadla gizlice işbirliği yapıp ortadoğuda Sünni diye acımasızca insanları katleden adı ömer olanları kurşuna dizen adı Ayşe olan kadınlara tecavüz eden sapkın Şia zihniyetini yaymak için ortadoğu da hiç bir mazluma acımayan kartondan kaplan İran şimdi söyle bakalım değdimi bunca zulme ihanete fitneye İslam aleminin birlik olmaması için yaptığın bütün katliamlara göz yuman İsrail ve batı şimdi kullanma ömrün bitince nasılda üstüne çullandılar seni daha önce Necmettin erbakan dahil nice Türk veya Arap Sünni veya hak ehli Şii insanlar liderler uyarmadımı ama siz ısrarla kendinizi güçlü zannedip adeta alay edercesine zulümlere devam içinizde yuvalanan mossad hücrelerini gözünüz bile görmedi ve bu gün perişan edildiniz gelelim Sünni aleminin satılık yöneticilerine İsraile hava sahasını açıp İrana kapatan alçaklar sanmayın ki İsrail sizleride ıskalayacak sadece işi gereği sıranızı bekliyorsunuz iranın işi bitince bize saldıracaklar türkiyeyide bitirdikleri zaman artık size gerek kalmayacak o zengin şatafatlı saraylarınızdan bir sürülüp baslarınızı kopardıklarında son pişmanlıklarınız asla kar etmeyecek vakit kaybetmeden tövbe edin.

Allaha dönün geçici dünya hayatı için sonsuz ahiretinizi yakıp cehennemlik olmayın allahın rahmeti yakın merhameti boldur bu son şansınız zorda olsa yeryüzünde İslam hakim olduğu gün bu sefer o sefil kellelerinizi bir bir gidecek ona göre..!

Devamını Oku

Hani nerede müslüman Devletler..

Hani nerede müslüman Devletler..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müslüman Ayaklanması ve İsrail’in En Büyük Korkusu: Sınır Yürüyüşleri

İsrail’in en büyük korkusu, Müslümanların birleşip sınır yürüyüşleriyle ayaklanması. Filistin direnişi için ne yapabiliriz? Müslüman halkın gücü ve sınır protestoları hakkında detaylar.

İsrail’in En Büyük Korkusu Nedir?

Bir Yahudi gazeteci yıllar önce şöyle yazmıştı: “İsrail halkının en büyük korkusu, Müslümanların dört bir yandan birleşip kendilerine saldırmasıdır.” Bu korku, bugün de geçerliliğini koruyor. İsrail, Müslüman dünyasının nabzını tutmak için sürekli gözlem yapıyor. Örneğin, Mısır’daki protestoları yakından takip ediyorlar ve Mısır devletinin yabancı aktivistleri sınır dışı etmesini sevinçle karşılıyorlar. Peki, ya Mısır polisi “Kalabalığı durduramadık!” derse? Milyonlar sınıra yürüse, bu hareket tüm bölgeye yayılır mı?

Müslüman Ayaklanması ve Filistin Direnişi

Böyle bir senaryoda, Filistinliler de ayaklanırsa, Ürdün, Lübnan ve Suriye sınırları bir anda hareketlenebilir. Müslüman halkın birleşmesi, Filistin direnişi için dönüm noktası olabilir. Ancak, İsrail’in 130 bin kişilik askeri gücü, bunun 65 bininin kadın olması nedeniyle, böylesine geniş çaplı bir hareketi kontrol etmekte zorlanabilir.

Devletler mi, Halklar mı?

Beklentiler genellikle Müslüman devletlerin İsrail’e karşı harekete geçmesi yönünde. Ancak siyasi ve askeri dengeler nedeniyle hiçbir devlet doğrudan savaş başlatmıyor. Gerçek değişim, Müslüman halkın katılımıyla gerçekleşebilir. Müslüman birliği, İsrail’in en büyük korkusunu gerçeğe dönüştürebilir.

Sınır Yürüyüşlerinin Önemi

Sınır yürüyüşleri, İsrail için ciddi bir çekince yaratabilir. Ebu Ubeyde, bu yürüyüşlerin önemini vurgulayarak Müslüman halktan bu yönde adım atmasını istemişti. Ancak, çoğu insan yaşadığı şehirde küçük çaplı protestolarla yetiniyor. Bu protestolar, fetih ruhundan uzak, daha çok “Müslüman devletler nerede?” gibi beklentilere odaklanıyor.

Biz Ne Yapabiliriz?

Allah, bizi canımızla ve malımızla imtihan ediyor. Bu imtihanı görmezden gelmek yerine, harekete geçmeliyiz. Sınır yürüyüşleri, Müslüman halkın öfkesini ve birliğini göstermesi için bir prova olabilir. Eğer sınırlarda öfkeli kalabalıklar toplansaydı, bu hem İsrail için bir uyarı olurdu hem de Müslümanlar için bir hazırlık fırsatı sunardı.

Sonuç: Müslüman Birliği ve Eylem Zamanı

İsrail’in korktuğu şey, Müslüman halkın birleşip sınırlara yürümesidir. Bu, sadece bir protesto değil, aynı zamanda Filistin direnişi için bir umut ışığıdır. Küçük adımlarla başlayarak, şehirlerimizden çıkıp sınırlara yürüyebiliriz. Müslüman birliği, Allah’ın izniyle, değişimi getirecek en büyük güçtür.

Filistin için ne yapabilirim diyorsanız, sınır yürüyüşlerine katılmayı düşünün. Birlikte daha güçlüyüz!

Urfa HABER

Devamını Oku

Mezuniyet Törenlerinde Çocuklarınızı Korumak: Annelere ve Babalara Çağrı

Mezuniyet Törenlerinde Çocuklarınızı Korumak: Annelere ve Babalara Çağrı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mezuniyet Törenlerinde Tesettür ve Edep: Annelere Bir Çağrı

Her yıl mezuniyet törenleri, okulların vazgeçilmez etkinliklerinden biri haline geliyor. Sosyal medyada, her yaştan öğrencinin ve özellikle genç kızların boy boy fotoğrafları aileler tarafından gururla paylaşılıyor. Ancak bu paylaşımlar, bazen tesettürlü annelerin, kızlarının açık ve dekolteli kıyafetlerle çekilmiş fotoğraflarını paylaşmasıyla dikkat çekiyor. Peki, bu durum ne kadar doğru?

“Ben Giyemedim, Kızım Giysin” Düşüncesi ve Getirdikleri

“Ben yapamadım, kızım yapsın” ya da “Ben giyemedim, kızım giysin” diyerek, kızlarının açık kıyafetler giymesine izin veren anneler, farkında olmadan evlatlarını yanlış bir yola yönlendirebilir. Bu yaklaşım, “Benim batmadığım günaha, kızım batsın” demekle eşdeğer olabilir. Genç kızların mini, dekolteli kıyafetlerle ya da ağır makyajla mezuniyet fotoğrafları paylaşmak, sadece dünyevi bir gurur mu ifade ediyor, yoksa manevi bir sorumluluğu mu ihmal ediyor?

Sosyal Medyada Paylaşım Tehlikeleri

Günümüzde sanal ortamda artan tehditler, özellikle genç kızların fotoğraflarının paylaşımı konusunda daha dikkatli olmayı gerektiriyor. Sosyal medya platformlarında paylaşılan bu görüntüler, sanal sapıkların eline geçebilir. “Gençtir, giysin” diyerek kızlarınızın açık kıyafetlerle fotoğraflarını paylaşırken, bu görüntülerin kimlerin eline geçtiğini biliyor musunuz? Çocuklarınızı korumak için sanal güvenlik önlemleri almanız gerektiğini unutmayın.

Anaokulu Çağında Makyaj ve Kıyafet Sorunu

Daha anaokulu çağındaki çocuklara ağır makyaj yapmak, onların masumiyetini gölgeleyebilir. Henüz bu yaşta çocuklara makyaj yaptırırken vicdanınız sızlamıyor mu? Gerek sanal alemde gerekse gerçek hayatta, çocuklarımızı kötü niyetli bakışlardan korumak için daha dikkatli olmalıyız. Kızlarımız ve oğullarımız, hayâ ve edeple yetişmelidir.

Çocuk Yetiştirmede Edep ve Tesettürün Önemi

Rabbini tanımayan, Allah’ın rızasını kazanamayan bir evlat, en iyi okulları bitirse, en yüksek dereceleri alsa ne fayda? Çocuklarımıza tesettürü, edebi, hayâyı ve Allah’a kulluğu öğretmek, anne babaların en büyük sorumluluğudur. Kızlarına ve oğullarına harama bakmamayı, elini ve belini haramdan korumayı öğretmeyen anne babalar, toplumun geleceğine zarar verebilir.

Cennet, Edepli Annelerin Ayakları Altındadır

“Gençtir, yapar” diyerek çocuklarının yanlışlarına göz yuman anneler değil, evlatlarını cennete hazırlayan anneler, cennetin müjdesine nail olur. Kızlarını ve oğullarını Allah’ın rızasına uygun yetiştiren, onlara hayâ ve edep aşılayan anneler, toplumu güzelleştiren gerçek kahramanlardır.

Son Söz: Çocuklarınızı cennete hazırlamak için tesettür, edep ve İslami eğitimle donatın. Onları sanal ve gerçek dünyadaki tehlikelerden koruyun. Unutmayın, vesselâm!

Urfa HABER 

Devamını Oku

Hayat ve farkındalık..

Hayat ve farkındalık..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

İlginizi çeker düşüncesiyle, çocuk eğitiminde yapılan yanlışların bir kısmını bir araya topladım. Faydalı olması dileğiyle…

***
-“Bir öpücük verirsen bu çikolata senin olur.” demeyelim. Bu söyleme alışan çocuklar tacizciler için hep “kolay lokma”dır.

-“Ya bıraksana çocuğum, amcan/teyzen bir kere sarılsın sana.” diye zorlamayalım. Çocuk birine sarılmıyorsa ya da sarılmak istenmiyorsa bir sebebi vardır.

-“Senin yüzünden annenle/babanla kötü oluyoruz. Ayrılırsak sebebi sen olacaksın.” diye çocuğu sorumlu tutmayalım. Eşler arasındaki sorunların sebeplerini çocuğa yüklemek haksızlıktır.

-“Ödevini yaparsan sana para veririm.”, “Akıllı olursan sana oyuncak alacağım.”, “Yemeğini yersen, telefonda oyun oynayabilirsin.” dedikçe, bir süre sonra “ödüllendirme sistemi” zorunlu bir iş haline gelir ve çocuk ödülsüz hareket etmez olur. Sürekliği olan bu alışveriş, ilerideki yıllarda çocuğu “pazarcı” yapar. Girdiği her ilişkide “…tamam da, burada ben kazancım ne.” düşüncesiyle hareket eder.

-“El alem ne der.” sözü bir çocuk için korku ve kaygı demektir. Özgüven eksikliği yaratmak demektir. Çocuk gözetlendiğini, insanlar tarafından sürekli takip edildiğini, eleştirildiğini düşünür. Beğenilmeyecek olması, eksik görülmesi, yetersiz olma kaygısı çocuğun hayal dünyasına ve kişilk gelişimine zarar verecektir.

-“Akşam baban gelsin, görürsün sen.” diyen anne hem çocuğu tehdit ederek, onun korkak olmasına sebep olur, hem de güçsüzlüğünü ortaya koyar. “Akşam baban gelsin, görürsün sen.” cümlesi çocuk tarafından “Ben annelik görevimi yapamıyorum. Gücüm sana yetmiyor.” olarak algılanır.

-Çocuğun her istediğini almak, ağlamasın, üzülmesin, kırılmasın, diye dünyasını pahalı oyuncaklar, kıyafetler, bilgisayar ve telefonlarla doldurmak çocuğun doyumsuz biri olmasına yol açar. Her defasında istekleri azalacağına çoğalır, yetinmez ve mutlu olmaz. Çocuklar varlık gibi yokluğu da bilmeli, sabretmeyi, istedikleri için emek vermeyi öğrenmeliler. Ağlamayan gülmenin değerini bilmiyor. Her çocuk hayal kuracak ve umut edecek kadar “fakir” olmalı!

-Herhangi bir konuda iddia eden çocuğa “Tamam ama eğer dediğin gibi değilse ben sana sorarım.” demeyelim. Bu sözlerle kodlanan çocuklar büyüdüklerinde haklarını arayamayan, aradıkları takdirde sorunlar yaşayacaklarına inanan pasif bireylere dönüşeceklerdir.

-Anne ve baba tarafından verilen “Sınırsız” sevgi ve anlayış çocuğun topluma uyum sağlamasının önünde engeldir. Ne yaparsa yapsın, her yaptığı “hoş görülen” çocuk, aynısını toplumdandan bekleyecek ve bunun olmadığını gördüğü zaman uzaklaşıp, içine kapanacaktır. “Kimse beni anlamıyor. Kimse beni sevmiyor.” diyecektir.

-Sürekli akıl verilen ve “Sen dur beceremezsin, ben yaparım.” denilen çocuk, bir süre sonra söylenmeden iş yapmayan, hareket etmeyen biri olacaktır. Kurulunca çalışan oyuncaklar gibi, komut bekleyecektir.

– Çocuklarımızı “Paşam” ve “Prensesim.” diye severken dikkat edelim. Paşalık ve Prenseslik sıfatlarıyla kodlanan çocuklar, büyüdükçe insanları sarayın hizmetçileri olarak görebilirler!

-Kurban bayramlarında uluorta yerlerde ve özellikle de çocukların gözleri önünde kesim yapılmamalı ve yapanlar da bu konuda uyarılmalı. Dile getirmek de zıorlansalar da, bu kesim anı her çocukta ayrı bir travma olarak kalıyor. Hatta bazıları buna özenerek daha sonra başka hayvanlara da zarar verebiliyor. (Hatırlayın: Çocuklar tarafından ayakları kesilen yavru köpek.) Ve hatta mümkünse, kurban kesme yerine, ailece, ihtiyaç sahibi çocuklara el uzatmak, bir fidan dikmek ya da evsiz barksız birini mutlu etmek ve çocukları iyiliklere özendirmek çok daha iyi olacaktır.

-“Bakayım çükün yerinde duruyor mu.” ya da “neredeymiş bakalım memişler.” diyerek çocukların bedenlerine dokunmaktan vazgeçelim. Bu hareketlere alışan çocuklar, karşılarına çıkan tacizcileri karşı bir direnç göstermezler.

-Son günlerde, sanırım sevgilerini göstermek için sürekli çocuklarını dudaklarından öpen ebeveynler görüyorum. Her ne kadar kötü niyetle yapılmıyor olsa da, çocuk zamanla başkaları tarafından da dudaktan öpülmeyi yadırgamaz hale gelebilir.

-Çocuklara sınırlar koymaktan, ev kurallarını öğretmekten ve onlara ev işi görevleri vermekten çekinmeyelim. Çünkü sınırlar çocukları korur ve erken yaşta iş paylaşımını ve kurallara uymayı öğrenen çocuklar, ileriki yaşlarda topluma uyum sağlamakta zorluk çekmez.

-Ve en önemlisi çocuklara hayır dedikleri için kızmayalım. Hayır diyebilen, soran, sorgulayan çocuk güçlü çocuktur.

-Ayrıca, çocuğun yetişkin gibi giydirilmesi, makyaj yapılması ya da tesettüre sokulması, üstelik bir de bu görüntülerin marifetmiş gibi sosyal medyada paylaşılması her açıdan bir “insanlık suçu”dur.

Her ne kadar karşılıklı suçlamalar bitmek bilmese de, çocuğa giydirilen topuklu ayakkabı, makyaj, yetişkin kıyafeti ile türban, peçe ve çarşaf arasında “İstismar” anlamında bir fark yoktur.

Adına “Dinin buyruğu” ya da “Çağdaşlık” denilmesi, küçücük bedenler üzerinde yapılan bu “terör”ü haklı kılmaz.

Diğer yandan bu tür fotoğrafları paylaşanlar (farkında olmasalar da) hem pedofili insanlar, hem de çocuk porno siteleri için sınırsız malzeme sunmuş oluyorlar.

Çocuklar kimsenin oyuncağı değildir.
Onları bu “yetişkin kadın gibi giydirme modası”na karşı korumak, özellikle devlet başta olmak üzere hepimizin görevidir.

Sağlıklı çocuk, sağlıklı toplum, sağlıklı gelecek demektir. Geleceğimizin karartılmasına izin vermeyelim…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.